İlahi geleneği, yüzyıllardır İslam dünyasında aşkın en yüce hâli olan ilahi aşkla bütünleşerek gönülleri titreten bir ifade biçimidir. Fadıl Aydın’ın seslendirdiği “Ey Sevgili” ilahisi de bu geleneğin modern yorumlarından biridir. Hem sesiyle hem yorumuyla derin duygulara hitap eden bu eser, dinleyeni dünya meşguliyetlerinden sıyırıp Rabbe yönelten bir çağrıdır.
“Ey Sevgili” Hitabı: İlahi Aşkın Merkezinde
İlahi “Ey Sevgili” ifadesiyle başlar; bu hitap, ilahide geçen tüm duyguların muhatabını belirler:
Allah (c.c.), Hz. Peygamber (s.a.v.) veya tasavvufi anlamda aşkın kaynağı olan yüce hakikat.
Bu hitap, dünyevi bir sevgiliye değil, kalbin Mevlâ’ya olan yönelişine işaret eder. “Sevgili” burada, sadece sevileni değil; aynı zamanda gönlün huzur bulduğu, sığınılan ve özlemle anılan yüce varlığı temsil eder.
DÜNYA KAFESİNDE YOLUNU GÖZLERIM
YOLUN GÜLİSTANDIR KOKUNU ÖZLERİM
GEL FERMAN EYLE BERATIM BENIM
GEL EY GÜL YUZLÜM GEL ŞİRİN SÖZLÜM
NAKARAT
EY SEVGİLİ BENDE BENDE GELEM SANA
KOKUŞMUŞ DUNYANIN YÜKÜ ÜZERİMDE
PAS TUTMUŞ KALBİMLE KİRLİ ELLERİMLE
MAHCUBUM SANA MUHTACIM HEMDE
VAZGECTİM BENDEN KAYBOLDUM SENDE
AYIRMA BENI DİZİN DİBİNDEN
GÖTÜR BENİ DE GİTTİĞİN YERE
KOYMA BURADA YABAN ELLERDE
İlahinin sözlerinde belirgin olan temel duygular:
Hasret: Sevgiliye kavuşamamanın verdiği iç yanması,
Hicran: Ayrılığın verdiği sızı,
Yakarış: Kulun, aşk içinde Mevlâ’ya yönelip O’na kavuşma arzusudur.
Bu hâller, klasik tasavvufi literatürde “fenâ fillah” yani Allah’ta yok olma sürecinin manevi duraklarıdır. Fadıl Aydın bu ifadeleri öylesine samimi bir tonda seslendirir ki, dinleyen kişi kendisini bir dervişin secdeye kapanmış kalbinde hisseder.
Fadıl Aydın’ın ilahiyi yorumlayışı oldukça sade ve içtendir. Aşırı teknik veya gösterişli değil; aksine yumuşak, titrek ve derinlikli bir sesle söylenmiştir. Bu tarz, ilahinin içeriğine tam anlamıyla uygun bir duygu aktarımı sağlar. Çünkü ilahide önemli olan sesin güzelliği değil, sözün kalbe ulaşmasıdır.
Melodi ise dinleyeni âdeta dünyadan alıp içe döndüren bir sadelikle ilerler. Ne fazla hızlı, ne tamamen durağan. İlahi ruhu, nefes gibi akar.
Sözlerin her bir satırı, kulun kendi iç yolculuğunu hatırlamasına sebep olur.
Örneğin:
“Ey sevgili gönlüm sana sevdalı…”
Bu ifade, dünyevi aşklardan sıyrılmış bir kalbin Allah’a duyduğu aşkı yansıtır.
Burada ilahi, bir bakıma nefsin terbiye sürecini işler: kul, gönlünü arındırır, sevgisini en doğru yere yöneltir.
İlahi boyunca kulun benliği yok olur, yalnızca “O” kalır. Bu da, tasavvufta ulaşılmak istenen son noktadır.
“Ey Sevgili” sadece bir dinleti değildir; ruha bir teselli, gönle bir nefes, gözyaşına bir sebep olur. Özellikle gece vakitlerinde, yalnızlıkta ya da tefekkür anlarında dinlendiğinde bu ilahi, insanın içindeki boşlukları doldurur.
Fadıl Aydın’ın yorumuyla bu eser:
Dini bilinç uyandırır,
Allah’a yaklaşma arzusunu besler,
Dünyevi dertlerin aslında geçici olduğunu hatırlatır.
“Ey Sevgili” – Kalbin Öz Yurduna Yolculuğu
Fadıl Aydın’ın “Ey Sevgili” adlı ilahisi, sadece bir müzik parçası değil; bir yakarış, bir aşk, bir duadır. Gönlünü Mevlâ’ya açmak isteyen herkesin kendinden bir parça bulabileceği, gözyaşlarını secdeye karıştırabileceği bir eserdir.
Bu ilahi bize hatırlatır:
“Asıl sevgili, her şeyi yoktan var eden; bizi bizden çok seven Allah’tır.”
Ve O’na olan sevda, asla eksilmez; aksine her nefeste çoğalır…