Sohbet Girişi

ahmet faruk kül eyle

Ahmet Faruk – Kül İlâhisi | Derinlikli Bir Manevî Yolculuk Analizi

Ahmet Faruk, günümüzde ilahi geleneğini modern bir sadelikle yorumlayan isimlerden biri. Sesinde saklı duran teslimiyet ve sözlerinde işlenen manevî katmanlar, onun eserlerini farklı bir noktaya taşımaktadır. Bu eserlerden biri de “Kül” adlı ilahisidir.

“Kül” yalnızca bir kelime değil; bir insanın iç yolculuğunda benliğinin, nefsinin ve arzularının yanarak geride bıraktığı son hâldir. Bu ilahi, kulun en mahrem, en çıplak hâlini anlatır: Tükenmişlik değil, arınmışlık.

ahmet faruk kül eyle

Söz: Dilaver Selvi & Nusret Gündüz
Müzik: Ahmet Faruk
Aranje & Mix-Mastering: İsmail Ergenler
Prodüksiyon: Stüdyo Anka

ahmet faruk kül eyle ilahi sözleri

Ben bir alemim, alem bendedir
Bir garip insanım, adem bendedir
Madem ki hakkın ruhu bendedir
Ruhumu veren Rabbedir Şükrüm

Beni benden alıp bende eyle bana
Gönlümdeki sırrı nakşeyle bana
İhsan, yağmur gibi yağsın bu cana
İster külhar ister kül eyle beni

Hakkın yollarına düştüm giderim
Ham idim piştin şükür ederim
Mahşerde cemal cennet isterim
Canımı veren Rabbedir Şükrüm

Beni benden alıp bende eyle bana
Gönlümdeki sırrı nakşeyle bana
İhsan, yağmur gibi yağsın bu cana
İster külhar ister kül eyle beni

Kül Metaforu: Benliğin Yakılması

İlahinin merkezinde “kül” sembolü yer alır. Kül, tasavvufta önemli bir semboldür:

Yakılmış benlik,

Sönmüş nefs,

Geride kalan tevazu.

Ahmet Faruk, bu ilahide ruhun yanışını, aşkın yakıcılığını ve sonunda bir hiçliğe ulaşmayı ifade eder. Fakat bu hiçlik; umutsuzluk değil, Allah’a yakınlık doğurur.

Müzikal Doku: İçsel Bir Sessizlik

İlahinin melodik yapısı oldukça sade, dingin ve yoğun bir iç huzur barındırır. Ne bir acelecilik, ne bir gösteriş…
Yavaş akan bir nehir gibi insanın içini dolaşır.
Ahmet Faruk’un sesi ise bu atmosferin tam merkezinde yer alır:

Hafif kırık,

Biraz yorgun,

Ama tamamen teslim olmuş bir tonda.

Bu da ilahiyi bir dinleti değil, bir tefekkür hâline getirir.

Sözlerde İçsel Çöküş ve Diriliş

Kül ilahisinin sözlerinde hissedilen ruh hali şudur:
👉 “Artık hiçbir şey kalmadı, sadece Sen varsın.”

Bu hâl, dünya ile bütün bağların kesildiği ve sadece Allah’a yönelmiş bir kalbin hâlidir. Kul, nefsini, gururunu, arzularını yakmış ve kül etmiş, böylece Allah’a daha yakın hâle gelmiştir.

Bu bakımdan “kül olmak” yoklukta varlığı bulmaktır.
Bu da Mevlânâ’dan Yunus’a kadar tüm tasavvuf geleneğinin özüdür.

Tasavvufi Derinlik: Fenâ ve Bekâ

İlahi, mistik bir yolculuğun iki aşamasına işaret eder:

Fenâ fillah: Kişinin kendinden vazgeçmesi, yok oluşu.

Bekâ billah: Allah ile baki kalması, yalnız O’nda var olması.

Ahmet Faruk’un “Kül” ilahisinde, bu iki kavram iç içe geçmiş gibidir. Şarkıdaki teslimiyet hâli, fenâ’yı; ilahinin sonunda doğan huzur ise bekâ’yı hatırlatır.

Karamsarlık Değil, Arınma

İlahi tematik olarak çok sakin, hatta “yorgun” gibi görünse de aslında bir arınmanın habercisidir. Çünkü kül olan şey yanmış ama arınmıştır.
Tıpkı bir tespih tanesinin, her zikredişte silinmesi gibi…
Tıpkı bir dervişin, her secdede daha çok yok olması gibi…

 “Kül” – Yakılarak Arınan Kalbin Hikâyesi

Ahmet Faruk’un seslendirdiği “Kül” ilahisi, dinleyiciyi sessizce kendi içine doğru çeker. İnsanı, kendisiyle yüzleşmeye, “ben” dediği şeyi sorgulamaya ve ardından teslimiyete davet eder.

Bu ilahi, bir çığlık değil; bir iç çekiştir.
Bir isyan değil; bir teslimiyettir.
Bir son değil; bir yeniden doğuştur.

eFe 76
Cevap bırakın

whatsappWhatsapp: 0850 307 73 57
facebook twitter instagram youtube pinterest linkedin spotify soundcloud